19 Temmuz 2012 Perşembe

Yangından Mal Kaçırdım Resmen !!!

Gelelim şu meşhuuuurr Gratis indirimine...
Aldıklarım genellikle çoğu blogda tanıtılan ürünler bu nedenle sıkmadan kısa kısa geçicem. Zorunlu şehir değişikliliği sebebiyle gideceğim yerde hiçbir kozmetik mağazası dikkatimi çekmediğinden nasıl bir korkuyla saldırdıysam deli gibi alışveriş yaptım (bunda tabi doğumgünümün yaklaşması da var..  canım eşim sağolsun ...). Ağırlıklı olarak The Balm ın ürünlerini aldım çünkü gidip gelip ciğerci kedisi gibi bakınıyordum. Nihayet alabildim. Bildiğiniz soğudu içim :)





Flormar ın allıklarını çok seviyorum. Pigmentleri ve gramajları bana göre çok yeterli. Bir de üstüne bu prettyler indirimde 6 lira gibi bir fiyat olunca P115 i yedekledim. Bendekinin artık dibini görmüştüm. Artık zamanla gölgelemeyi de kullandığımdan ikisi bir arada hem renk uyumu hem de taşınması açısında büyük rahatlık sağlıyor.



Golden Rose un çok fazla ürününü kullanmadım ama indirimdeyken kullanabileceğim neyi var diye bakınırken bu allığını buldum. Tester ı yüzümde denemek gibi bir alışkanlığım olmadığında önce bileğimde bir deneme yaptım hoşuma gitti aldım. Asıl evde kullanınca gerçekten çok beğendim. Mat bir allık arıyordum ne zamandır ve bu tam ten rengime uygun oldu (nc 15-20 arası bir tenim var). Resimde bronz gibi duruyor ama mat bir şeftali-bronz karışımı güzel bir renk veriyor. Şans verilebilecek bir ürün. Numarası 203. Bir de 202 si vardı o da açık bir şeftali tondu.






İşte gidip gelip ciğerci kedisi gibi baktığım ürün buydu. Öncelikle mıknatıslı ve renkli kabına bayıldım. İçinde hem aydınlatıcı hem göz üstü ve altına eyeliner gibi kullanılabilecek koyu farı, rujları ve bende olmayan ve ne zamandır almayı istediğim üç farklı farı da vardı. Yaşasın %50 :) Bu cici benim oldu. 



The Balm Shelter ı ilk Makyaj Günlüğü'nün yazılarında ve makyajlarında gördüm. Kendisi benim ilk takibe başladığım ve bana makyajı gerçekten tutkuya çevirten kişidir. Seviyorum kendisini :) Bundan 3 ay önce İstanbul'dan annemden isteyip getirtmiştim fakat satıcı arkadaş her ne kadar telefonda en açık rengini verin desem de medium renginin daha uygun olduğunda ısrarcı olunca ben de bir bildiği vardır dedim ve 2 numarasını istettim. Tabi sonuç turuncu tuhaf bir yüz. Kaldırdık kenara, seneye yaza bronzlaşınca kullanıcam. İndirimden light olanını aldım ve mükemmel bir uyum oldu. Cildim normalden karmaya dönüktür T bölgem biraz yağlanır ama Adana sıcağında bunun üstüne transparan bir pudra geçip rahatlıkla kullanabildim.


Shady Lady'nin ise Vol.2 paletini aldım özellikle açık tonları sevdiğim için. En alt ve sağ taraftaki renkler tam benler. Diğerlerini ise gece dışarı çıktığımda gölgeleme için rahatlıkla kullanabilirim diye düşündüm.



Allıklarının renklerinden bir tek bunu beğendim. Yapısı hoş hafif sürünce doğal bir renk veriyor. Çok az miktar bile yeterli rengi veriyor bu yüzden kullanım süresi uzun.





2 tane The Balm ürünü alana bu küçük çantayı veriyorlardı. Günlük kullanıma uygun çoğunlukla her çantaya sığabilecek boyutta.



Bu da Diadermine in lift concealerı. Hem sıkılaştırıcı hem kapatıcı hem de aydınlatıcı olmayı vaad eden bir ürün. Gözaltlarımda morluktan ziyade kuruluk problemi olduğu için likit ürünleri kullanmayı tercih ediyorum. Bu sebeple bu tarz fırçalı sıvı ürünlerin dağıtılması daha kolay oluyor. Sıkılaştırıcı özelliğine gelince onu zamanla görücez. Hergün kullandıktan sonra umarım vaad edileni veriyordur. Renk seçeneği malesef yok fakat genel olarak büyük bir kesime gidecek bir renge sahip. Fiyatı indirimde 18 liraya geldi.



 Dış görünüşüne bayıldım !




 Benim tenimde biraz yedirince kayboldu. Aydınlatıcı kısmında biraz sıkıntı olabilir. Ama doğal duruşlu likit bir ürün için yeterli olabilir. Düzenli kullanım sonrası karar vermek daha doğru olacak.


Tek kötü yanı paraben içermesi...


 Bir de bene-tint benzeri stainiac ı aldım fakat henüz kullanmaya cesaret edemedim. Alırken elimde denediğimde çok güzel bir rengi vardı. Ama o kadar silmeye çalışmama rağmen elimden çıkmayınca evde oturacağımbir gün denemeye kadar verdim. Vişne çürüğü gibi bir rengi var ve yapısı kolay dağıtılabilen cinsten.En azından elimde öyleydi.


Son olarak da bu kadar alışveriş yapıp eşimi unutmak olmazdı. Hazır gözümün önü kuruyken :)) ona da günlük kullandığı ürünlerden aldım.



Bir Doğum Hikayesi

   İlk yazımda burayı açma sebebimi kısa kısa anlatmıştım fakat acemiliğin verdiği şaşkolozluğumun neticesinde 2. post u hazırlarken onu bir güzzzeeel silmişim :) Bu nedenle bu yazıda kısaca anlatayım konuyu.
   Taze bir anne derken şaka yapmıyorum aslında.. Tam 3 ay önce dünya tatlısı bir oğlum oldu (Maşşallaah diyeyim de .. en çok annenin nazarı değer derler –niyeyse..- ).  Son 1 yılda çocuk sahibi olmaya karar vermek, bir yandan yoğun bir iş hayatı, bir yandan da şehir değiştirme zorunluluğu birleşince hem içimi dökmek hem de zamanında ihtiyacım olan bilgilere bir türlü sağlıklı bir şekilde ulaşamamanın verdiği rahatsızlıkla benim gibi taze annelere ve anne adaylarına kendi deneyimlerimi aktarmak için yazma kararı vermiştim. Aslında burayı biraz da eteğimdeki taşları dökeyim diye seçtim. Aslında en kral hizmeti kendime yapacağım. – bir nevi monoloğa bağlı terapi :) –
   Herşeyden önce çocuk sahibi olmaya karar verebilmek gerçekten takdire şayan bir durum bunu başta kabul etmek gerekir. Benim evlilik sürecim de çocuk sahibi olmam da bildiğiniz jet hızında oldu (Evlilik yıldönümümde 3 aylık hamiştim :P ). Tam gezeyim tozutayım azcık borca gireyim teknoloji ve kozmetik alışverişinde boğulayım, tatillerde şöyle elimde kokteylim havuz başlarında eller havaya yapayım demen gereken ilk 5 yılda (tavsiye edilen süreç yani) biz hayatımızı etrafında turlayacağımız minnak bir varlığa adamaya karar verdik. Çok şükür ki çok fazla uğraşmadan Allah’ım bize hem de çok kutsal kabul ettiğimiz bir dönemde (geçen sene Ramazan ayında) dünya tatlısı sağlıklı bir evladın müjdesini nasip etti. (Hamilelik haberimi Arefe günü almıştım ve çifte değil bin bayram sevinci yaşamıştım.)
   Hamileli miyim değil miyim sürecinde yaşadığımız ve maalesef şehrimizde bulunan birkaç gereksiz doktor yüzünden neredeyse evladımdan olacaktım. Siz siz olun asla tek bir doktora güvenmeyin özellikle de hamileliğinizin sonlandırılması gibi size güven vermeyen gerzekçe bir karar verdiyse. Hamilelik kanda bulunan beta HCG hormonu ile ölçülebilen bir durumdur. Değerleriniz iki günde iki katına çıkarsa hamilelik sağlıklı bir seyirde demektir (büyük oranda tabi ki, özel durumlar olabilir). Benim de 375 ile başlayan değerim 2 günde bir 2 hatta 3 katında ilerlerken anne-baba olacak olmanın verdiği heyecanla ultrasonda bebeğimizi görebilir miyiz diye bayramın 2. ve 3. günü doktora (pardon bir kasap arkadaşa) gittik. Doktor efendi 30 saniyede 1 hastaya bakma konusunda uzmanlaştığı için daha ultrasonu değdirir değdirmez bu dış gebelik hemen yat alıyoruz bunu deyince ayağımın altındaki zeminin bir anda yok olduğunu hissettim. Herhangi bir açıklama yapma ihtiyacı hissetmeden sorgusuz sualsiz bebeğimi almaya kalktı. Yattığım gibi kalktım ve arkama bile bakmadan uzaklaştım ama tabi o geceyi nasıl geçirdiğimi bir de bana sorun. Neyse 1 hafta içince gittiğim 3 ayrı doktor da kendilerinin 1 milyonuncu bebeği olmasının verdiği duygusuzlukla adam gibi muayene etmeden kesenin oluşmadığını hatta hamile olmadığımı falan zırvaladılar. 10 günün sonunda anneliğin verdiği o içsel duyguyla gittiğim ve kendisine binlerce kez dua ettiğim bir doktor 45 dakikalık bir muayene sonucunda siyah beyaz berbat bir teknolojideki ultrason cihazında iğne deliği kadar bir görüntü aradı ve bebeğimi gösterdi. Sadece 2 gün sonra da bebeğimi gerçekten ben de görebildim ve kısa süre sonra da kalp atışlarını fark ettik. Ve daha sonra arkadaş tavsiyeleri ile bulduğum bir doktora kontrole gitmeye başladım ve 38. Haftamda minik prensimi kucağıma aldım. 54 cm boyunda 4 kilo ağırlığında bembeyaz bir minnak dünyaya geldi :)
   Hamilelik sürecimde beni en rahatsız eden şey 6. Aydan itibaren nabız problemiydi. Özellikle akşam saatlerinde ortaya çıkan bu sorun ilaç kullanmak istemediğim için doğuma kadar devam etti. Bazı geceler 160-170 lere kadar çıkan nabız atışları ciddi bir rahatsızlıktı. Ama kalp için verilen ilaçların her ne kadar bebeğe zarar vermediklerini söyleseler de ne yalan söyleyeyim kullanmaktan çekindim. Bu dönemde anne adayının kendine yaptığı telkin gerçekten çok önemliymiş bunu anladım. Hamileliğin ilk gününden itibaren hergün en az 1 saat yavaş tempoda yürüyüş yaptım, asansörsüz olan apartmanımızda 5. Katta bulunan evimize inip çıktım ve her sabah yarım litre nesquikli süt içip 2 yumurta yedim. Yalnız öyle omega için falan balık ben de hak götüre hiç yiyemedim. Doktorumda baktı benden hayır yok hap verdi :).
   Gelelik bir diğer önemli noktaya … Doğumum epidural sezeryan ile oldu. En başından itibaren normal diye tutturmuştum fakat doktorum nabız problemimden bebeğin biraz da büyük olmasından dolayı istersen seni yormayalım tarihi kendimiz belirleyelim der demez sazan gibi atladım. Aslında bunun da birkaç sebebi vardı benim için. Öncelikle hayatım boyunca belirsizlik beni hep tedirgin etmiştir. Hep planlı programlı yaşamaya alışkın biri olarak ha bugün ha yarın diye doğumu bekleyecek olmak beni çok yoracaktı. Zaten bilinçaltımda bunu tamamen reddetmiş ki doktor der demez hemen kabul ettim. Bir diğeri de çalışan bir anne olarak 8 haftalık doğum öncesi iznime tam tarihinde ayrılmıştım ve 2 hafta erkene alınması bebeğimle bana 2 hafta daha kazandıracaktı ve bu bana psikolojik olarak daha iyi gelecekti. Gerçekten de öyle oldu. Şehir değiştirecek olmak ve taşınma telaşında izne her zamankinden daha çok ihtiyacım olacağı için bu kararı verdim. Gerçi doğumu sabah 8 de yapacaktım bir gece önce heyecandan sancıyla (yalancıymış) hastaneye gittik doktor da gelmişken yapalım doğumu bari dedi prensim yine de 00:45 de doğdu :). Fakat sezeryan denilen şeyin ayağa kalktığım anda bu kadar acı vereceğini bilseydim yaptırırmıydım bilmiyorum. Doğum anında, spor yaptığım için alt karın kaslarım çok olduğundan doktor bebeği almakta biraz zorlandı ve sanırım o kasları yırttığı için benim bu kadar acım oldu. 1.5 ay kadar yataktan kalkarken mutlaka bir yere tutunmak zorunda kaldım çünkü kas diye bir şeyim kalmamıştı maalesef.
   Ve son nokta (biliyorum baya uzun bir yazı oldu)… Toplam 22 kilo aldım fakat ilk 17 günde 15 kilosunu vermiştim. 64 ile hamile kaldım 86 kg. ile doğuma girmiştim. Şuan 69 kiloyum. Üstelik sadece 1.5 ay emzirebildim benim oburuma sütüm yetmedi, doğum sonrası yaşanılan sıkıntılarla da sanırım sütüm azaldı, yemek yiyemedim hiç, günlerce yediklerimi çıkardım, beslenemeyince de süt olmadı. Bu sebeple aptamil mama veriyorum. Çok hızlı boyu uzadı, kilosu arttı ve uykusu düzene girdi. Şimdi 3 aylık oldu gece 6 saate yakın uyuyor gündüzleri de 3-4 saatte bir beslenip uyuyor. Sürekli mama aldığı içinde Adana gibi cehennemin bir üst katında oturduğumuz içinde su veriyorum mamalardan sonra içi yanıyor garibin (tüm bu durumlar doktor kontrolünde oluyor tabiki).
   Umarım anne adaylarına az da olsa faydası olacak bir yazı olmuştur. Şunu unutmayın ama… Dünyada böyle bir güzellik sadece biz kadınlara bahsedilmiş… Bebeğimin yüzüne her baktığımda binlerce kez şükrediyorum… Her hamilelik farklıdır.. Kendine has sıkıntı ve güzellikleri vardır, her yerden okuyabileceğiniz bu tarz bilgi ve deneyimler size uyumlu olacak diye bir kural yoktur… Her anının tadını çıkarmak gereken bir süreci doyasıya yaşamanız dileğiyle…
   Ve tek tavsiye… Şu resmimdeki anın aynısını yaşarsanız … Gözlerinizi kapayın ve o sıcaklığı hissedip kokusunu içinize derin derin çekin…